AKP ile MHP’nin ortaklaşa Anayasa değişiklik önerisi, Mecliste kabul edildi, cumhurbaşkanın onayı ile birlikte referanduma sunulacak, 60 gün süren bir Evet ve Hayır kampanyası yaşanacak.
Referandum, siyasal islamcılar ile cumhuriyetçiler arasında tarihi bir hesaplaşma olacak; halk, ya Türk devrimine ya şeriata, ya aydınlığa ya karanlığa, ya özgürlüğe ya köleliğe, ya laikliğe ya yobazlığa, ya emeğe ya sömürüye, ya kamuculuğa ya yağmacılığa, ya demokrasiye ya diktaya, ya hukuka ya zulme yol verecek.
Siyasi iktidar ve yandaşları, resmen olmasa da fiilen Evet kampanyasını temel atmalar, hastane, tünel, köprü, cami ve tesis açmalarla başlattı bile. “Tarafsızlık” üzerine yemin etmiş olan cumhurbaşkanı, “bir mani yok” diyerek kaçak saraydaki muhtar toplantılarından çıkıp alan mitinglerine inecek, yandaş medyayla birlikte, Evet kampanyasını destekleyecek. Muhtemelen, 15 yıldır iktidarda olmanın gücüyle, ülkenin birikimlerini, yer altı yer üstü servetlerini yabancılara ve yandaşlara haraç mezat nasıl satıldığının, kamu arazilerini yağmalamasının, ayakkabı kutularında ve özel kasalarda rüşvet parası bulundurulmasının, ayrılıkçı hareketle gizli ilişkilerin, orduya kumpas kurulmasının, iş ortağı çetenin orduya, yargıya, bürokrasiye yerleşmesinin, darbe girişimine kalkışmasının, Yunanistan’ın Ege’deki adacıklara el koymasına seyirci olunmasının, Suriye’nin parçalanmasına çalışılmasının, ülkenin dinci ayrılıkçı terör kıskacına sokulmasının, radikal dinci çetelerle işbirliği yapılmasının, sınırların delik deşik edilmesinin, can ve mal güvenliğinin ortadan kalkmasının, cumhuriyetin değerlerine savaş açılmasının, yargı kararlarının hiçe sayılmasının, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal ile Batı Cephesi Komutanı ve Lozan Kahramanı İsmet Paşa’ya “iki ayyaş” denilmesinin hesabını halka verecektir!
AKP ve siyasi iktidar, devletin gücünden ve olanaklarından yararlanarak, dinci, ırkçı, yağmacı, padişahçı, hilafetçi, cumhuriyet düşmanı, tarikat ve cemaatlerle birlikte, “Evet” kampanyasını büyütecek; yanlışı doğru, yalanı gerçek gibi sunarak, halkı avlayıp millet egemenliğini bir kişiye devredecek; üniter, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak yaşaması gereken Türkiye Cumhuriyeti’ni eyaletleştirerek param parça edecek!
Hem parti başkanı, hem başbakan hem de “tarafsız” cumhurbaşkanı nasıl olunacak? Taraf olan birisi nasıl tarafsız olur diye sormak gerekmez mi? Millete ait egemenlik hakkının kullanılması demek olan yasama, yürütme ve yargı yetkisini elinde toplayan bir kişi, halkın birliğini, toplumun huzurunu sağlayamaz, ülkenin tümlüğünü koruyamaz. Bu yetkileri elinde bulunduran bir kişi, istese de istemese de iktidarını korumak için şiddete başvurmak zorunda kalır, polisi, yargıyı harekete geçirir, baskıyı olağanlaştırır, iç huzuru bozar, kargaşayı artırır, isyanları, ihtilalleri, darbeleri meşrulaştırır. Bunun örneklerini başka yerde aramaya gerek yok, tarihimize bakmak yeter; II. Abdülhamit istibdadına karşı 1908 Hürriyet Devrimi, Demokrat Parti diktasına karşı 27 Mayıs hareketi bunun tipik örneklerdir. Hatta öyle ki Anayasa’ya aykırı biçimde tek adamlığı öne çıkaran, tarafsız cumhurbaşkanlığını bırakarak iktidarı tutup muhalefete çatan, 12 Eylül 2010 referandumu ile Yargı’yı siyasi iktidarın yörüngesine sokan, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini tasfiyeye çalışan AKP iktidarına karşı, iş, çıkar ve siyaset ortağı Feto çetesi bile emperyalizm destekli darbe girişiminde bulundu, bunu darbeye karşı direnen Kemalist subaylar ile parlamenter sistem önledi. Tek adam diktatörlüğü olsaydı iktidarın yerinde yeller eserdi, hem iktidarın hem de milletin başı belaya girerdi. Bütün bu yaşananlara rağmen, Feto darbe girişimini fırsata dönüştürmek, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne “oyla” karşı darbe yapmaya kalkışmak akılsızlık değil de nedir?
Hayır cephesi ise şimdilik dağınık görünüyor, blok oluşturulsun diyenler, blok oluşturmanın AKP’nin işini kolaylaştıracağını söyleyenler var. Birlikte ya da ayrı ayrı Hayır’ı örgütlemek isteyenlerin, cumhuriyet ve karşıtlığı üzerinden bir yol tutturması gerekir. Cumhuriyetin kazanımlarını, millet egemenliğini, kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını, Meclisin üstünlüğünü, cumhurbaşkanın tarafsızlığını öne çıkaran bir çizgiyle halka gitmeli, cumhuriyetin fazileti, diktatörlüğün sakıncaları ve zararları, yalın bir dille topluma anlatılmalı, “Hayır” diyerek cumhuriyete sahip çıkmaları istenmelidir. Bunun için özverili ve koordineli bir çalışma yürütmek zorunluluğu var. Açıklamalardan, Müslüman, Milliyetçi, Liberal, Sosyal Demokrat, Sosyalist çizgide birçok kesimin “Hayır”a destek olacağı anlaşılmaktadır; blokta oluşturulsa da ayrı ayrı çalışma yapılsa da ideolojik, inançsal, etniksel iç tartışmalardan, çekişme ve çatışmalardan uzak durmak, kışkırtmalara gelmemek gerekir. Hayırcıların, Müslümanlarla, Milliyetçilerle bir sorunu yoktur, olamaz, olamaz; sorun, iktidardaki siyasal islamcılarladır. Müslümanları değil Siyasi İslamcıları, dindarları değil dincileri, milliyetçileri değil ırkçıları, milliyetleri değil ayrılıkçıları hedefe koyduğunuzda, kuşkusuz halk laik cumhuriyete gönülden sahip çıkacaktır.
Bazıları, değişiklerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını doğru bulmuyor, çıkarılan KHK’ler konusunda aldığı “yetkisizlik” kararını gerekçe göstererek, “Anayasa Mahkemesi yandaş olmuş bir şey çıkmaz” diyor. Anayasa Mahkemesi’nin KHK’ler konusunda yanlış karar aldığını bende kabul ediyorum, çünkü yargı yetkisizim dediğinde yetkili mahkemeyi göstermek zorundadır, gösteremiyorsa davaya bakmak durumundadır. Bu tutum, mahkeme olmanın temel kuralıdır.(MK. md.1,HMK md.19/3) CHP, Anayasa Mahkemesi’ne başvurursa, bunların işi her yasayı mahkemeye taşımak diyecekler, başvuru yapmasa yasayı yargı denetimden kaçırdılar ve dolaysıyla değişiklikleri kabul ettiler yaygarası yapılacak. Ülkenin siyasi, idari, hukuki yapısını değiştiren böyle bir yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmemek, tarihi sorumluluk altına girmektir. Başvurudan sonra, tarihi sorumluluk Anayasa Mahkemesinin omuzlarındadır, onlar düşünsün demek daha doğrudur!
Referandum sürecinde siyasi iktidarın, şiddeti tırmandıran, dindarları safına çekmek için laik anti laik ayrışmasını körükleyen, etnik kökenli söylemlerle milleti ayrıştıran, çatıştıran bir çizgi izleyeceğinden, eyaletleşme ve af vadiyle ayrılıkçı Kürtlerle, darbeci Feto çetesiyle anlaşıp ortaklık kuracağı ihtimalleri göz ardı edilmemelidir. İktidardan düşmemek, hesap vermemek için siyasal İslamcıların yapamayacağı iş, denemeyecekleri yol ve yöntem yoktur. Yalnızca cumhurbaşkanı ve AKP “Evet” kampanyası yürütmeyecek, ellerindeki belediyeler, atadıkları valiler, kaymakamlar, hatta güvenlik teşkilatı bu işin içinde olacaktır. Halkı “Evet”e yönlendirmek için bağışlar, hediyeler, yardımlar, olmazsa baskı, korku, yıldırma kuşkusuz tavan yapacaktır.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, yalanla, hileyle siyasi iktidarı ele geçiren, devleti sömürü ve baskı aygıtına dönüştüren kliğe karşı, halkın gücünü göstermek, karşı devrim girişimini önlemek gücü ve inancı ülken yurtseverlerinde vardır; sorumluluk ve yükümlülük hepimizin üzerindedir.
Cumhuriyetimize, değerlerine sahip çıkmak, halkı uyandırıp ayağa kaldırarak dini siyasete, ticarete, spora alet eden siyasal İslamcıları sandığa gömmek, ülkeyi kan gölüne dönüştüren gerici iktidardan kurtarmak için tam sırasıdır ve bu tarihi bir fırsattır. Ya karanlığa Hayır diyeceğiz ya da diktatörlüğe teslim olacağız!
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Kurtuluş, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini korumak, parlamenter demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği, emeği savunmak yani cumhuriyete sahip çıkmaktır.
Çalışmalar ve oylar HAYIR’LI olsun!
Av. Mehdi BEKTAŞ , 31.01.2016