Siyasi iktidarın baroları yeniden yapılandırma amacıyla TBMM’ne sunduğu yasa tasarısı, gündeme geldiği andan itibaren kamuoyunda yaygın tartışmalara konu oldu.
Tartışma halen sürüyor. Ancak her kafadan bir sesin çıktığı, üstelik kimin ne dediğinin de pek açık olmadığı, tam bir kakofoniyi yaşıyoruz şu an.
Örneğin yasa değişikliğinden yana tavır koyanlar; baroların siyasallaştığı, belli bir partiye angaje olduğu, mevcut seçim sistemiyle temsilde adalet kuralını ortadan kaldırarak yönetimsel anlamda kastlaştığı gerekçesiyle olan biteni makul ve meşru kılma çabası içindeler.
Oysa sunulan yasa değişikliğinde bu gerekçelerle ilişkilendirilebilecek herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Tasarının gerekçesiz olduğunu söylemiyoruz; kuşkusuz tasarıyı kaleme alan irade kedine göre gerekçelerini sıralamış, ancak bunların halihazırda kamuoyunda tasarıyı destekleyen kesimlerin söylemleriyle en azından lafızda bir bağlantısını kuramıyoruz.
Bu durumda, afaki söylemlerin girdabına kapılıp boğulup gitmektense doğrudan yasa metnine odaklanmak, işe buradan başlamak anlamlı bir tartışma için en doğru yöntem olacaktır.
Yasa ve gerekçeleri….
“Kamu hizmeti niteliğinde serbest bir meslek olan avukatlık mesleğinin daha iyi bir şekilde icra edilebilmesi amacıyla Avukatlık Kanununda bazı değişiklikler yapılmaktadır.
Avukat sayısı fazla olan barolarda, avukatlık hukukuna ilişkin iş ve işlemlerin yürütülmesinde gecikmeler meydana gelebilmektedir.
Hukuk sistemimizde, kamu hizmetinin avukatların katılımı ile yürütülmesinde barolara birçok görev verilmiştir. Özellikle adli yardım, zorunlu müdafilik ile kurul, komisyon ve heyetlerde avukatla temsil edilme gibi işler, aynı ilde tek baro kurulmasına ilişkin sistem esas alınarak kurgulanmıştır. Teklifle, aynı ilde birden fazla baronun kurulması halinde avukatların katılımı ile verilen bu hizmetlerin baroların eşit ve dönüşümlü temsili esas alınmak suretiyle yeniden belirlenmektedir…” biçiminde sunulmuştur.
İşte, gerekçeler bunlar…
Gerekçelerin kendisi bizzat gerekçeye muhtaç.
Çoklu Baro ve Anayasa’nın 135. Maddesi
Tasarıyı Anayasa karşısında anlamlandırmak olanaklı değil. Biz hukukçuların bildiği üzere, baro, kamu tüzelkişiliğine sahip hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşudur. İdarenin bütünlüğü içinde yer alır. İdarenin bütünlüğü içinde yer alan baroyu, aynı yetki ve görevle aynı coğrafi sınır içinde çoğaltmak, bir ilde aynı anda birden fazla mülki idare kurmak gibidir.
Anayasa, -kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar hariç- serbest meslek ifa eden avukatın baroya üye olmasını zorunlu kılmıştır. Üye olmada avukatın iradesi yoktur. Bu nedenle de barolar tekçi yapıdadır. Mesleğin tarihsel gelişimine bakıldığında meslek odalarının tekçi yapıda olmasının sayısız faydaları olduğu görülecektir.
Tekçi yapı, deontoloji kurallarının belirlenmesinde bir zorunluluk. Tekçi yapıya yönelik getirilen “korporatif örgütlenme, faşizan” gibi eleştiriler, baro yönetimlerinin faşist iktidarlar tarafından atandığı dönemler için söz konusudur. Bugün ise her şeyin özünü kaybetmesi için parçalanmasını hedefine koyan yeni dünya düzeninde tekçi yapıya daha fazla ihtiyaç olduğu aşikardır.
Tasarıda aynı coğrafi sınırlar içinde hem yeni bir irade ile baro kurulmakta hem de avukat iradesi bir tercihe zorlanmaktadır. Oysa Anayasa, bir tercihe izin vermemektedir. Yeni Baro kurucuları, avukatlık mesleğinin gerektirdiği gerekçelerle değil, siyasal karşıtlık üzerine baro kuracaklar ve avukatlar ayrışacaklardır. Anayasa böyle bir meslek düzenini öngörmemiştir; öngörmüş olsa idi meslek odalarını Anayasal bir kurum olarak kurgulamazdı. Avukatlık mesleği bir kamu hizmeti olarak tanımlandığına göre, kamu hizmeti de kamu yararından ayrı düşünülemeyeceğinden kamu yararı ve hizmet gerekleri tasarıda bulunmamaktadır.
“Çoklu” Baronun Sonuçları Ne Olacaktır?
Yıllardır bu ülkede avukatların şirketleşmesi tartışılmaktadır. Fiilen kurulu bulunan yerli-yabancı bu “şirketlerin” yasalaşması için taslaklar hazırlanmaktadır. Yabancı avukatların hizmet ticareti ve iş kurması için AB direktifleri öne sürülerek baroların etkisizleştirilmesi için bakanlıklarca projeler yürütülmüş ve sonlandırılmıştır. Akademisyenler de buna hizmet etmiştir. Barolar Birliği hatırlar mı bilinmez, ama “TEK TEMAS NOKTASI” yabancı meslek mensuplarının barolara uğramadan nasıl hizmet sunacaklarının projesidir. Artık tasarı haline gelmiş “ÇOKLU BARO” önerisi de hizmet ticaretine açılması tasarlanan bu alandaki karşı duruşu zayıflatmak için mazruf olmuştur. Bu mazruf içinden neler çıkacak?
1.) Meslek aidiyeti için kurulmuş barolar, siyasi tercihlere göre kurulacak.
2.) Herhangi bir siyasal yapıya angaje olmamış meslek mensupları kendini bir baroda ifade edemeyecek.
3.) Barolar ve dolayısıyla avukatlar birbirine düşman gözüyle bakacak. Tıpkı siyasetin yansıması yaşanacak ve duruşmalarda dahi taraf avukatları karşı barodan ise bu olumsuz durum yaşanacak/yaşatılacak.
4.) Bir fiilin disipline konu olması için Baro Yönetim Kurulu kararı gerekli ise, o baro üyesini kaybetmemek için disiplin soruşturmasına izin vermeyecek ya da ağır bir fiil olması durumunda daha az ceza ile yetinecektir. 2000 sayısının altına inmemek için her türlü hukuksuz yöntemlere baro yönetim kurulları ya da disiplin kurulları başvuracaklardır.
5.) Her baro, -4. Madde’de belirtilen ve siyasi saiklerle- kendi düzenini oluşturacak, Barolar Birliği’nin meslek düzeni ve disiplin kuralları farklı uygulamalarla hayat bulacak ve dejenere ola ola meslek düzeni diye bir kural kalmayacaktır. Her baro durduğu yerden meslek düzeni ve kuralları yorumlayacaktır. Meslek, çoklu hukukla karşı karşıya kalacaktır.
6.) Avukatların en büyük güvencesi olan asgari ücret ve reklam yasağı ve vatandaşlığa hasredilmiş meslek olması gibi güvenceler parçalanmış yapıda muhafaza edilemeyecektir.
7.) Meslek mensupları arasındaki eşitlik bozulacaktır. Siyasal iktidar ve siyasal iktidarın atadığı yargı ve kolluk gücü karşısında siyasal iktidara yakın olmayan baro mensupları fiilen çıkarılacak zorluklarla başedemeyecektir.
8.) “Savunma Kutsaldır”, “Avukat Bağımsızdır”, düstur ve ilkesinin içi boşaltılacak.
Görüyoruz ki, nihai hedefe giderken “milli irade” diye kutsanan “oy”, bu sefer “temsil”de adalete evrilmiş ve bu da olmadı kendi “tekke”mi kurarıma dönüşmüştür. Bu anlayıştan, ne hukuk ne demokrasi ne de hukukçunun zaferi çıkar. Bu düzenleme; savunmayı savunmasız bırakmak, yalnızlaştırmak için tasarlanmış bir hamle olup, avukatlar bu tuzağa düşmemelidir. Siyasal iktidarın neo-liberal yüzü kural ve denetime karşıdır, çoklu baro tasarısı da mesleği kuralsızlık ve denetimsizliğe teslim etme istemidir. “Avukatım” diyenlerin buna “DUR” demekten başka seçeneği bulunmamaktadır.