Dünya ölçeğinde bir salgınla karşı karşıya insanlık. Salgına neden olan virüs hakkında sağlık örgütlerinin geliştirdiği somut bir aşı ve ilaç henüz ortada yok. Kafa karıştırmaktan öte bir işe yaramayan çok sayıda hipotezin ardından önerebildikleri yegane çözüm şimdilik izolasyon. Dünyanın kimi ülkeleri Devletin salgın yönetiminde kullandığı ekip, toplumun acil/hayati gereksinim duyduğu üretim ve hizmet dışında hayatı durdurdu.
İnşaat sektörü de dünya çapında bu izalasyondan nasibini aldı. Faaliyeti –hastane inşa hariç- büyük oranda durdurulmuştur. Yine de birkaç istisnası var bunun. Başta ülkemiz; salgının toz dumanı içinde dahi Kanal İstanbul ihalesini gündeme almaktan kendini alıkoyamadı siyasi iktidar.
Her olağanüstü dönem, ekonominin işler halde kalması, üretim zincirinin kopmaması için devleti yönetenlere fazladan görevler yükler. Bu da doğal. Ortaya çıkan, aşılması gereken sorunların büyüklüğü tek tek insanların, işletmelerin başedebilecekleri boyutun çok ötesine geçer çünkü.
Nitekim, bu zaten devletler nezdinde yeterince kavrandığı için özel dönemler çok sayıda kanun ve kararnamelere konu olmuştur. İktidar da OHAL ilan etmemiş olsa bile, OHAL Kanunu’nun vermiş olduğu bir çok yetkiyi kullanmaktadır. Bu kanun, hayati öneme haiz olmayan işyerlerini kapatma yetkisi verdiği halde ne şantiyeleri ne de AVM’ler (100 AVM kendisi kapatmıştır) kapatılmıştır.
İktidar, inşaat sektöründe müteahhitlere işe devam demiştir
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca yayımlanan 20.03.2020 tarihli 2020/9 sayılı Genelgede, şantiyelerde Covid-19 virüsü için işverenler, İş sağlığı ve Güvenliği Yasası çerçevesinde çalışanları ve çalışma çevresini etkilemesi mümkün ve muhtemel acil durumları belirleyecek ve bunların olumsuz etkilerini önleyici ve sınırlayıcı tedbirler alacaktır denilmektedir. Genelge 16 maddelik tedbir önermekte olup bu tedbirlere göre işveren; iş yerlerinde virüsle ilgili bilgilendirme yapacak, bu bilgilendirmeler toplu şekilde yapılmayacak, Sağlık Bakanlığı’nın konuya ilişkin bilgilendirmeleri afiş olarak asılacak, yemekhane, yatakhane, sosyal tesisler, servis taşımacılığı, toplu taşımalarda sosyal mesafe korunacak, iş planını aksatmadan vardiyalı yemek yenecek, kalınan ortamda oksijen az ise karbon filtre, elekrostatik filtre, hepafiltre, aktif oksijen ve UV teknolojisi kullanılan hava temizleme cihazları kullanılması değerlendirmeye alınacak, şantiye sahasında ateş ölçer, koruyucu eldiven, maske, dezenfektan bulundurulacak, şüpheli görülen durumlarda şüpheli, kişi/kişiler izole ortama alınarak Alo 184’e, şantiye şefine, proje müdürüne haber verilecek, hijyen konularına dikkat edecektir.
Bilindiği üzere, her idari işlemin ve yetkinin yasal bir dayanağı olmak durumunda. Genelgenin konusu salgın ancak, bu salgın, yapılan işin niteliğinden kaynaklanan veya ifası sırasında ya da yürütümü konusunda ortaya çıkan bir hastalık değildir. Bu nedenle de ne 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda ne İş Kanunu’nda ne de 155 nolu İLO sözleşmesinde işverenlerin genel bir salgına karşı önlem alma yükümlülüğü bulunmaktadır. İş Güvenliği mühendisi iş kazalarının önlenmesi, işyeri hekimleri de meslek hastalığının önlenmesi konusunda işverene danışmanlık hizmeti vermektedirler. İşçi sağlığından kastedilen şey, meslek hastalığından korunma olarak karşımıza çıkmaktadır. İşyeri hekimleri salgın hastalık uzmanı değildirler ve bu hastalık işin niteliğinden dolayı işyerinde oluşmuş bir hastalık değildir. Salgına yakalanma riskinin işe geliş ve gidişlerde, semptom göstermeyen iş arkadaşlarıyla temasta, dokunduğu her yerde gerçekleşme ihtimali karşısında şantiye şefinin, proje müdürünün, iş güvenliği, yapı denetim uzmanının ve çalışanların bu salgından hergün işyerine gelerek korunma imkanı yoktur.
Kaldı ki, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın yürürlük maddesine baktığımızda hala bir çok işletme için işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri Temmuz 2020 yılında yürürlüğe girecektir. Normal zamanlarda dahi uygulama olanağı bulmamış ve denetimden yoksun işyerlerinde olağanüstü dönemde Kanunun uygulanmasını beklemek ve bu konuda işverenlere yasayı aşarak tedbir istemek ancak öneri olarak kalabilir.
Nitekim, İş sağlığı ve Güvenliği Yasasının hükümleri içinde zaten yasanın hangi koşullarda uygulanamayacağına dair istisnalar vardır. Örneğin, “afet ve acil durum”larda bu yasa uygulanmaz. Çünkü, genel hayatı durduran veya kesintiye uğratan ve toplumun tamamını ya da belli kesimini etkileyen afet ve acil durumlarda idareler tarafından yetkilendirilmiş görevliler dışında çalışan yoktur ve bu nedenle, acil durum ekiplerinin müdahale faaliyetleri İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ndan muaftır. Yani bu Yasa, olağan dönemlerin Yasası’dır. İçinde bulunduğumuz ortamda genel hayat durmuştur, palyatif önerilerle tüm çalışanların yaşamları riske atılamaz. Konu, işletme bazında risk değerlendirilmesi değil, toplumun çalışma hayatının devamı konusunda karşı karşıya kaldığı risktir.
İş Yasası da, çalışan ya da işvenin salgın hastalığı durumunda (bu salgın hastalık da tedavisi olan tanımlı hastalıkları içerir) taraflara yalnızca haklı nedenle fesih hakkı tanımaktadır. Yine İş Yasası’nın zorlayıcı sebepler arasında salgın hastalığın da olduğunu kabul edecek olursak, işçinin işi yapmaktan çekinme hakkı vardır. Bunun dışında Yasa’da salgın hastalıkla ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır.
Salgın, Umumi Hıfsıssıhha Kanunu’yla düzenlenmiş olup, salgını önleme, mücadele, koruyucu tedbirleri alma, karantina, beslenme/içtimai muavenet gibi tüm yükümlülükleri Devlete yüklemiştir (Madde 1 – Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir). Vatandaşa ise ihbar etme, tedavi olma ve karantinaya uyma yükümlülüğü getirmiştir.
Bugün hayatı durduran, kesintiye uğratan, toplumun tamamını etkileyen bir salgınla karşı karşıya olmamıza karşın iktidar erki, bütün bu hükümleri görmezden gelerek işverenlere “iş planını aksatmadan” inşaata devam olanağı sunmakta, çalışanlara da ölümüne çalışmayı zorunlu kılabilmektedir.
İdare, çalışanlara ölüm/hastalık ile işsizlik/açlık arasında bir seçenek sunamaz.
Yaşama hakkı, kaynağını Anayasa’dan alır. Anayasa’nın sosyal devlet ilkesi, sosyal güvenlik ve sağlıklı çevrede yaşama hakkı, yaşam hakkının insana yaraşır bir biçimde olmasının güvencesidir. İşçi sağlığı ve güvenliği hakkı da bu hakların tamamlayıcısıdır. Devletin tüm kurumları vatandaşları için vardır ve bu nedenle anlam bulur. Merkezi idare ve taşra teşkilatı ve yerel yönetimler halkın yaşam ve sağlığı için seferber olmalıdır.
Temel kamu hizmetlerinin yürütümünde hiçbir şey ifade etmeyen şantiye işleri durdurulmalıdır. Covid-19 denilen salgınla mücadele salt çalışan bireylerin, işveren ve vekillerinin insiyatifine terk edilemez. Edilse bile muhatapların bu yükün altından kalkması maddi anlamda imkan dahilinde değildir. Her halükarda sorumluluk genelgeyi gönderen Bakanlığın üzerine kalır. İşin hafife alınacak yanı da yok. Şantiyelerde salgın hastalığa yakalanan çok sayıda mühendis ve çalışan var, sektörü ayakta tutmak adına toplum sağlığı feda edilemez..