Ergene’deki Kirlilik Tarımı, Doğayı, Yaşamı Tehdit Ediyor

1734

Savunma Hareketi, Edirne Barosu avukatlarından Av. Bülent Kaçar’la röportaj yaptı. Ergene Platformu Sözcüsü ve TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Kaçar’ın açıklamaları Trakya’daki tehlikeyi gözler önüne serdi. Kaçar, Trakya’nın alternatifsiz su kaynağı olan Ergene Nehri’ndeki kirlenmenin nedenlerini, sonuçlarını ve verdikleri mücadeleyi Savunma Hareketi’ne anlattı. 

  • Ergene nehrindeki kirliliğin ürkütücü seviyelere ulaştığına ilişkin haberler var. Ergene Platformu’nun çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ergene Platformu daha önce Trakya’da çevre mücadelesi veren kurum ve kuruluşların, kişilerin bir araya gelmesiyle oluştu. Daha önce Marmara Çevre Platformu, Edirne Uzunköprü Çevre Gönüllüleri Derneği gibi kuruluşların çalışmaları ve mücadelesi üzerinde yükseldi. Tabana yayılan, il ve ilçelere yayılan bir örgütlenme modelini sahiplendi. Bu platform Türkiye’deki iç suların kirletilmesine karşı, mücadelenin bir öncüsü, önderi oldu. Çünkü Ergene Platformu, Trakya’nın alternatifsiz su kaynağı olan Ergene nehrinin yanı sıra Gediz’in, Büyük Menderes’in, Küçük Menderes’in, Kızılırmak’ın yani kirletilen tüm sularımızın bir mücadele platformudur. Son 2 yıldır Ergene’yi kirletenlerin yargılanması ya da soruşturulmasının önünü açmayan, bu konuda yasal görevlerini yerine getirmeyen yetkililerin de yargılanması ve soruşturulmasını talep ediyor. Çünkü herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayan sermaye kesimi, elinden geldiğince rant ve kâr için bütün faaliyetlerini yürütüyorlar. Ancak idari para cezaları dışında herhangi bir yasal ve ceza yaptırımına maruz kalmıyorlar.

  • Bölgenin verimli tarım alanları Ergene’nin sanayi atıklarıyla kirlenmesinden nasıl etkileniyor?   

Şu ana kadar gerek DSİ, gerek Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün, gerekse de belediyenin yaptırdığı su analizlerinde ağır metallerin yanı sıra son dönemde, bir iç suda olmaması gereken siyanüre rastlandığını görüyoruz. Ergene Nehri, Trakya’nın alternatifsiz tek su kaynağı olduğu için köylü üretici mecburen sulamasını bu nehirden bu haliyle yapıyor. İçindeki ağır metaller, çeşitli kimyasal atıklarla birlikte bu sulama gerçekleştiriliyor. Bu da ağır kirliliğin besin zinciri yoluyla tarım alanlarından bitkiye, bitkiden insana ve hayvanlara geçiyor. Tarım alanları aynı zamanda bu ağır metallerle birlikte verimliliğini de yitiriyor. Çünkü bildiğimiz kadarıyla ağır metallerin topraktan arındırılabilmesi mümkün değil. Aynı şekilde insan vücudunda da birikime yol açıyor ve insan vücudundan da atılması mümkün olmuyor. Dolayısıyla Trakya’da yıllardan beri Ergene Nehri’ndeki kirlilik tarımı, doğayı ve yaşamı tehdit ediyor. Bu sebepledir ki bilim insanları son yıllarda Trakya’da kanser oranının ve türlerinin arttığını belirtiyorlar. 

  • Yargı kararlarıyla Ergene nehrindeki kirliliğe ilişkin somut önlemlerin alınmadığı tespit edilerek, kamu idareleri hukuken uyarılmasının sağladığınızı biliyoruz. Ergene’nin kurtarılması için somut bir adım atıldı mı?  

Hayır atılmadı. Çünkü Türkiye’de sermaye kesimi ciddi şekilde teşviklerle palazlandırıldığı halde ve de sanayi arıtmalarındaki giderlerin %50si, arıtmanın işletmesinde harcanan elektrik enerjisinin %50sinin de devletçe halkın vergilerinden, halkın bütçesinden karşılandığı düşünüldüğünde bu sermayenin ne kadar vahşice hareket ettiğini ve her şeyinin sadece kendi kârı ve rantı olduğu ortaya çıkıyor. Bu çerçevede gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarlar çevre yasasındaki ruhsat iptali, fabrika kapatma gibi idari cezaları uygulamadıkları gibi şu ana kadar hiç bir fabrika patronu ya da sorumlusunun Ergene’yi kirlettiği için savcı ve hakim önüne çıktığını da duymadık. Çevre Yasasının 15. Maddesindeki “tehlikeli faaliyetler derhal durdurulur” maddesi dahi uygulanmıyor. Bu sebeple sadece her yıl şu kadar idari para cezası kesilir diye açıklamalar yapılıyor. Bu çerçevede bir de şu var, 1997 yılında ilk Ergene kirliliğinden etkilenen çiftçiler adına açtığım tazminat davasında gördüm ki davayı kazandıktan sonra, üreticiler paralarını aldıktan sonra, bu kirliliğin devamını engelleyen mücadeleden uzak durduklarını gördüm. Devamındaki yıllarda da sadece bu kirlilikten dolayı tazminat almaya dönük girişimler bana gösterdi ki kirliliğe karşı üreticilerle sadece tazminat davası yoluyla bir mücadele örülürse, kirlilikle üretici arasında bir empati ilişkisi geliştiğini gördüm.  Biz gerek Ergene Platformu, gerekse Trakya Platformu’nun diğer bileşenleri olarak üretici kesimleri çok fazla yanımızda göremedik. Bunda da bir devlet kavramına bakışlarındaki farklılığa sebep olduğunu, bu çerçevede bir şeyin değişmeyeceğine olan inançlarının etkili olduğunu düşünüyorum.

  • Bölgenizde nükleer santral kurulumuna ilişkin açıklamalar var. İğneada’da bu konuya ilişkin neler yapılıyor? Yöre halkının tepkisi nasıl? Başlattığınız bir hukuksal süreç var mı?

İğneada Nükleer Santrali konusunda şu an ciddi bir açmaz var. İğneada Termik Santraline karşı ciddi anlamda mücadele veren bir kısım insan,  İğneada Nükleer Santrali ile ilgili “bununla baş edilemez” fikriyatını benimsemiş durumda. Akkuyu’daki hukuk tanımazlık, Sinop’ta Karadeniz halkına rağmen yürütülen Sinop Nükleer Güç Santralleri projelerinin Bakanlar Kurulu ve Meclis tarafından onaylanması da etkili oldu. Fakat şu var: Hâlâ orada, yerelde yaşanan siyasal iktidar değişikliği bu konuda mücadelenin de zayıflamasının bir sonucu.  Oradaki en büyük problem Türkiye Cumhuriyeti ve yabancı şirketler arasında bir mutabakat zaptının imzalanmış olması. Çünkü Akkuyu ve Sinop süreçlerinden biliyoruz ki Nükleer Güç Santral Projelerin ilk adımı devlet olarak bu şirketlerle imzalanan mutabakat zaptı. Ardından Bakanlar Kurulu kararı ve Meclis onayı gelecek. Sonra Trakya Bölgesi Çevre Düzeni Planında ve Kırklareli İl Çevre Düzeni Planında değişiklik yapacaklar. 

Trakya Platformu projeyi başından beri takip ediyor, edecek. İğneada Nükleer Güç Santrali Projesi henüz hukuksal olarak dava edilebilir durumda değil. Fakat gerek Termik santraller gerekse de Nükleer Güç Santrallerine karşı mücadelede esas özneler, Belediyeler Kanununun 14. maddesine göre çevre ve çevre sağlığını koruma görevi olan Belediyeler, İl Genel Meclisleri ve Trakya Belediyeler Birliğidir. Trakya Platformu ve Trakya Kent Konseyleri Birliği her düzeyde Nükleer Karşıtı mücadeleyi örmeye kararlıdır.

             Başarılar dileriz.

 

Röportaj: Gizem Altunkaynak