Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin uzaktan temel atma töreni iki Devlet Başkanı arasında yapılmasıyla tekrar alevlenen tartışma kamuoyunun gündemini haklı olarak meşgul etmektedir.

Dünyanın deneyimlediği nükleer kazaların yıkıcı sonuçları, bu seramoniyi bir köprünün temel atma töreninden farklı kılmaktadır. Öncelikle belirtelim ki, biz burada tarafız ve yalnızca ülkemizde değil Dünya ölçeğinde tüm nükleer santrallere karşıyız. Ancak, nükleer santrallere karşı olmayanların dahi bu akıl almaz projeye itiraz etmesi gerekir. Çünkü; bu projede,

  • Hizmet sağlayıcı Rusya, hizmet tüketicisi Türkiye’dir. Ve Türkiye açısından nükleer santrale ilişkin bilgi asimetriktir. İtimat malı olarak kabul edilen santralin ne niteliğinden ne de güvenliğinden haberdardır. Bilginin asimetrik olması, olumsuz seçim ve tehlikeyi bağrında doğal olarak taşımaktadır. Ülke olarak, adına “yeni nesil reaktör” denilen gerçekte ise neyi seçtiğimizi bilmediğimiz bir santralle karşı karşıyayız.
  • Yapılacak santralin kalitesi hakkında kamuoyuna açık bir bilgi yok ama fiyatın el yaktığını hepimiz biliyoruz. Alım garantisi verilen enerjiye ödenecek bedelin hangi gerekçeyle aşırı fiyatlandırıldığı hala bir soru işareti.
  • Nükleer santral projesi bütün aşamalarıyla çok ince işlenmiş bir mühendislik tasarımı olması gerekirken ortada böyle bir tasarımı olmadığını da anlıyoruz. Nitekim, iktidarın gözbebeği firmalar da“bu projede biz yokuz çünkü, projede çok belirsizlik var” demişlerdir.
  • Proje olarak sunulan “tasarımda” kaza senaryolarının -projenin eki olması gerekirken- olmadığını, kaza ve güvenlik konularının daha sonra TAEK tarafından yapılacağı söyleniyor. TAEK kaza senaryolarını ve güvenlik konularını üstlenmiş ise bu santral pekala TAEK tarafından yapılabilirdi. Nükleer santral kurma bilgisine sahip olmayan ülkemiz kaza senaryoları ve güvenliği konusunda nasıl bir yükümlülük üstlenebilir, bu bilgiden de yoksunuz.
  • Nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceği konusunda herhangi bir durum senaryosu yoktur. Söylenen yalnızca, atıkların 10 yıl havuzda bekletileceğidir. 10 yıl sonra radyoaktif atıkların ne yapılacağı konusu cevapsız kalmış, ülke bu radyoaktif atıklarla geleceği belli olmayan biçimde baş başa bırakılmıştır.
  • Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporuna olumlu kararı veren Bakanlık, nükleer mühendislerin yeterliliğini incelemek bir yana raporun altına atılan imzaların sahte olduğuna dair itirazları dahi incelemekten imtina etmiştir. Uluslararası bir anlaşma yapacaksınız ve bu anlaşmaya konu faaliyetin ÇED Raporu altındaki imzaların sahte olduğuna yönelik itirazları duymayacaksınız. Ki, bu afaki bir itiraz değildir; özel kriminal incelemede imzaların sahiplerine ait olmadığı kanıtlanmıştır. Yalnızca bu durum bile, geleceğimizin ne denli gayri ciddi bir anlayışa teslim edildiğini göstermektedir.
  • Hemen tüm uluslararası güvenilir kurumlar ve bilim insanları yaşanması mutlak gözüken iklim değişikliği sonucu Akdeniz’in önümüzdeki60 yıl içinde aşırı biçimde ısınacağını öngörürken, bunun hiçbir biçimde hesaba katılmaması tam bir baştan savmacılık örneğidir.  Bilimsel öngörü gerçekleştiği taktirde ısınmış sularla reaktörün soğutulmayacağı açıktır. Ayrıca, reaktörün soğutulması sürecinde daha da ısınan bu su yeniden denize verilecektir. Bunun  Akdeniz’deki ekosisteme ne denli  zarar vereceği kestirilemez düzeydedir.
  • Sonuç olarak; kamuoyu bu proje hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Akkuyutoprak parçası olarak 60 yıl boyunca üzerine para ödenerek Rusya’ya verilmiştir. 60 yıl boyunca santral bölgesine Rus Devlet Şirketinin izni olmadan Cumhurbaşkanı dahi giremez.

Ülkeyi yönetenler, Akkuyu, Sinop ve İğneada’ya kurdurmak istedikleri santrallerden vazgeçmelidirler. Çünkü, en saf gerçekle bu santraller zaten ülkemize ait olmayacaktır.  Santralinsahipliği başkasında, doğuracağı felaketlerin sahipliği ise bizde kalacaktır. Hem çevre hem de mali felaketlere yol açmadan, karar vericiler kamusal görevlerini hatırlayarak acilen Anayasal sınırlar içine çekilmelidirler.

Evet, Putin ile Erdoğan Ankara’da Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin temelini mi attılar, kervan mı yola çıkardılaryoksa bilim ve hukukun temeline kibrit suyu mu döktüler? Telafisi olmayan bu yanlışlardan dönmeleri görevleri, bizim yaşamı istemek ise hakkımız!

AV. NURTEN ÇAĞLAR YAKIŞ