savunmahareketi.org.tr- TMMOB ve TMMOB’ye bağlı 12 oda, Kanal İstanbul’a ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 25 Mart 2021 tarihinde onadığı, İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü nezdinde ve internet sitesinde 26 Mart-26 Nisan 2021 tarihleri arasında ilan edilen imar planlarına karşı İstanbul İdare Mahkemesi Başkanlığı’na yürütmenin durdurulması ve iptal istemiyle dava açtı.
TMMOB ve TMMOB’ye bağlı Mimarlar, Şehir Plancıları, Peyzaj Mimarları, Kimya, Jeoloji, Çevre, Ziraat, Elektrik, İnşaat, Jeofizik, Makina, Harita ve Kadastro mühendisleri odaları dava açtı. İstanbul Avrupa Yakası, Rezerv Yapı Alanına İlişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 25 Mart 2021 tarihinde onanan 1. Etap, 2. Etap ve 3. Etap 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1. Etap 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istendi.
Dilekçelerde yürütmenin durdurulması talebi şöyle ortaya konuldu:
“İstanbul’un büyük ve giderek yaklaşan bir afet riski altında olduğu bilinen bir gerçektir. Böyle bir durumda, çıkış gerekçesi 6306 sayılı Kanun olan dava konusu planların, amacına uygun biçimde, afet risklerini bertaraf etmeye ve İstanbul halkına güvenli yaşam çevreleri oluşturması beklenirken, bu kaygıları hiçbir şekilde taşımayan ve tamamen yapılaşmaya odaklanmış, doğal ve kültürel alanlar üzerinde büyük tahribatlara ve yıkımlara neden olacağı açık olan bir içerikle kurgulandığı, bu anlamda açıkça şehircilik bilim ve ilkelerine, planlama ilke, teknik ve esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu ve uygulanması halinde telafisi mümkün olmayan zararlara neden olacağı ortadadır.
..dünyanın ve ülkemizin içerisinden geçmekte olduğu pandemi süreci, gıda ve su açısından kentlerin kendine yeter olabilmesinin önemini tüm açıklığı ile ortaya koymuştur. Tarım topraklarını, meraları, orman alanlarını ve su havzalarını tüketen dışa bağımlı tarım ve hayvancılık politikasının hataları, bugün en çarpıcı şekliyle ortadadır. Böylesi bir gerçekle açıkça yüz yüze olduğumuz bu dönemde, ömrü 100 yıl olan bir su yolu projesi için ödenecek bedelin bilimsel ve insani bir karşılığı bulunmamaktadır.”
Plana ilişkin 23 Aralık 2019 tarihinden bu yana onama ve revizyonlar içeren farklı ilanların anımsatıldığı dilekçelerde, planın yalnızca değişiklik yapılan kısımlar için onamayı içeren 1. Etap, 2. Etap ve 2. Etap plan değişikliği davalarının “ana plan davası” olarak nitelendirilen İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde devam eden dava ile bağlantılandırılması talep edildi.
Mekansal Planlar İmar Yönetmeliği’ne göre revizyon imar planları ana planları yürürlükten kaldıran planlar olamayacakken; 29 Haziran 2020 tarihli imar planına karşı açılmış olan davalarda 25 Mart 2021 tarihinde onanan revize planı gerekçe göstererek dava konusu planların yürürlüğünün kalmadığı kanaatiyle “karar verilmesine yer olmadığına” hükmedildiği kaydedildi. Yürürlükte olmayan bir planın revizyonunun da olamayacağı vurgulandı.
Planda ve plan açıklama raporlarında yer almamasına karşın askı tutanağında bu imar planı sınırı dışında ancak 29 Haziran 2020 tarihli plan sınırı içinde kalan alanlarda 29 Haziran 2020 tarihinden önceki onaylı plan kararlarının geçerli olacağının belirtilmesinin de usule uygun olmadığı ifade edildi. Bu noktada hangi planlara atıf yapıldığına yönelik karmaşaya da dikkat çekilen dilekçelerde, şöyle denildi:
“Eğer kastedilen 29.06.2020 tarihinden önce onaylı aynı kademedeki (1/5000 ve 1/1000 ölçekli) imar planları ise, davalı Bakanlık kendi onayladığı ve yukarıda kronolojik olarak sıraladığımız Rezerv Yapı Alanı Çevre Düzeni Planı Değişikliklerini yok mu saymaktadır? Esasen yargı kararıyla ‘yürürlükte olmadığına karar verilen’ planın onama sınırı içinde hangi plan kararlarının geçerli olduğunun belirsiz olduğu, kaotik bir durum doğmuştur. Bu durum dahi dava konusu planların iptali için yeterlidir.”
Dava açılmasının uluslararası anlaşmalar, Anayasa ve yasal hükümlere, kamu yararına, bilimsel gerçeklere aykırılıklar nedeniyle zorunlu olduğu kaydedilen dilekçelerde, Anayasa’nın 35, 43, 44, 45, 46, 56, 63, 169. maddelerine, 4342 sayılı Mera Kanunu’na, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na, 6831 sayılı Orman Kanunu’na, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne aykırılıklar tek tek anlatıldı. Dava dilekçelerinde, hukuka aykırılıklar özetle şöyle sıralandı:
Bakanlık Yetkisiz
– 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre “ulusal ve bölgesel nitelikteki fiziki planlarda Bakanlık; büyükşehir belediye sınırları içindeki çevre düzeni planlarında büyükşehir, büyükşehir olmayan yerlerde bakanlık” yetkilendirilmişken, söz konusu plan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkında Kanun’a dayandırılmıştır. Ancak bu kanunda da bakanlığın plan onama yetkisi bulunmamaktadır.
-3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılacak planlara ilişkin standartların Bakanlık tarafından belirleneceği belirtilerek plan kararlarında ise büyükşehir belediyeleri yetkilendirilmiştir.
-5953 sayılı Belediye Kanunu ile belediye sınırı il sınırı olan büyükşehir belediyeleri il çevre düzeni planı konusunda yetkilendirilmiş, Belediye Meclisi tarafından da onaylanması öngörülmüştür.
Plan Dayandığı Amaca Uymuyor
– Planın dayanağı olarak sunulan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkında Kanun’a göre rezerv yapı alanı İstanbul’un riskli alanlarında yaşayan nüfusun taşınması gereken bölge iken, aynı planda “Gelişme Konut ve Ticaret Bölgesi, Turizm ve Dönüşüm Bölgesi” olarak tanımlama yapılmaktadır. Alanın tümünün rezerv alanın amacına uygun kullanılmayacağını plan açık olarak ispat etmektedir.
Revizyonlar ÇED’i ve Plan’ı Yok Etti
-Daha Kanal İstanbul Nihai ÇED Raporu askıdayken tekrar revizyon yapılması planlama esasları ve hiyerarşisi açısından açık bir usulsüzlükken, dava konusu plan değişiklikleri özellikle Karadeniz kıyısındaki dolgu, liman ve lojistik alanlara dair kapsamlı değişikliklerle Nihai ÇED Raporu’nu hükümsüz kılmıştır. Bu nedenle Nihai ÇED Raporu, tüm plan ve plan değişiklikleri hükümsüz kalmış olup, iptali gerekmektedir.
Kent Anayasası’na Aykırı
–Davaya konu 1/5000, 1/1000 ölçekli planlar ve bunların dayanağı olan 1/100 000 Çevre Düzeni Planı Değişikliği, kuzey ormanları üzerine getirdiği baskılar, su havzalarını yapılaşmaya açması, kıyı morfolojisini tahrip etmesi, yaban hayatını olumsuz yönde etkilemesi, orman tarım ve mera alanlarını yok etmesi sebebiyle, 2009 tarihli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın temel hedef ve ilkelerine tümüyle aykırı yapılaşma ve nüfus kararları içermektedir.
– Dava konusu plan değişikliği, Kentsel Gelişme Duyarlılık Sınırı’nın dışında kalan doğal koruma alanlarını dikkate almayarak, Bölge Planı kararlarına aykırı bir yaklaşım benimsemiştir. Bu nedenle, dava konusu planlar, ilgili yasa ve yönetmeliklere aykırı bir biçimde, üst ölçekli plan kararlarını yok sayan bir plandır.
Ekosisteme Zararlı
-Planlar hassas ekosisteme duyarlı bir gelişme öngörmemekte, yerleşmelerin yaşam destek sistemlerine zarar vermektedir. Dava konusu planlar, Anayasa ve yasalarda belirtilen kamu yararını içermediği gibi, orman alanlarını, kıyıları, su havzalarını, tarım ve mera alanlarını, yani İstanbul’un ve Trakya’nın tüm yaşam kaynaklarını tüketecek, Karadeniz ve Marmara Denizi’nin ekosistemini bozacak, hassas ekosistemler üzerinde yoğun bir yapı ve nüfus baskısı oluşturacaktır.
– Dava konusu planlar, kentin ve bölgenin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını ihlal etmekte, bölgenin ekolojisini köklü bir değişime maruz bırakmakta ve gerek toplumun, gerekse diğer canlıların yaşam haklarını kısıtlamaktadır.
Kamu Yararı Yok
-Tarım alanları üzerine tarım dışı kullanım kararları getirilmesi Anayasa’nın “Toprak mülkiyeti” ve “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” başlıklı maddelerine aykırıdır.
-Mevcut durumda bölgedeki 14 bin 670 metrekarelik mera alanının büyük bölümü amaç dışı kullanıma açılmakta, plan açıklama raporunda meraların sözü bile edilmemektedir.
-Dava konusu planlar kapsamında mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri gibi birçok tarım arazisi türü niteliğini kaybedecektir. Kanun alternatif bulunamaması durumunda tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına olanak tanısa da, dava konusu planlar açısından bu durumun gerekliliği ve önceliği söz konusu değildir.
-İstanbul’un hassas ekosistemlerine sahip kuzey bölgesi üzerinde oluşacak kentsel gelişme ve yapılaşma baskısı orman alanlarının hızla tahrip olmasına sebep olacaktır. Orman alanlarına ilişkin plan notu ile söz konusu alanların planda değişikliğe gerek kalmaksızın tahsisine olanak tanınması da kentin sürdürülebilirliği açısından telafisi imkansız etkiler yaratacaktır.
-Çok büyük bir bölümü 3. havalimanı ile zaten yok olan orman alanından geriye kalan son derece sınırlı alanın planlama alanı sınırları içinde kalan kısımları da bu planlarla yapılaşma baskısı altına girmektedir.
-Planlama alanı bir rezerv alandır ve güzergah üzerinde üç aktif fay hattı bulunmaktadır. Dava konusu plan değişikliği afet riskleri barındırmakta, yani dava konusu plan değişikliği eliyle, doğal ve yapay riskler üretilmektedir.
-Koruma altındaki sit alanlarının üzerinden ve çevresini kapsayan Su Yolu ve kentsel gelişim alanı kararları, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Anayasa’nın “Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması” başlıklı maddesine aykırı olarak, kültürel ve doğal miras üzerindeki yüksek düzeydeki tahrip edici etkileri ihmal etmektedir.
-Planlama alanının kuzeyinde, özelikle Karadeniz kıyılarındaki yerleşmelerde ve Arnavutköy’de gürültü kirliliği meydana gelecektir. Başta Yeniköy olmak üzere, planlama alanı içerisindeki köylerde yaşam kalitesi bu durumdan büyük ölçüde etkilenecektir. Bu durum bu bölgede yaşayanlar kadar, yaban hayatını da olumsuz etkileyecektir.
Ayrıcalıklı Yaşam Alanları
-Plan ile planma alanının belli bölgelerinde ayrıcalıklı haklar ve ayrıcalıklı yaşam çevreleri oluşturulmakta olup, kamu yararı yoktur. Donatı alanlarının ruhsat aşamasından sonra Bakanlık tarafından imar planlarına işlenmesinin öngörülmesi planlama tekniklerine ve mevzuata aykırıdır. -Özel Proje Alanlarında yer alan konut+ticaret ve ticaret alanlarında özel eğitim ve özel sağlık tesisleri ile özel sosyal ve kültürel tesisler yapılacaktır denilerek, yine bu alanlar için ayrıcalıklar tanımlanmıştır. Bu durum, imar planları ile sağlanması beklenen kentsel eşitlik ve adalet ilkelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Nüfus-İnşat Alanı Gerçekliğe ve Mevzuata Aykırı
– Dayanaktan yoksun bir nüfus hesabı, planların işlerliğini de ortadan kaldıracaktır. Bu durum kamu maliyesine, kent ekonomisine, mülkiyet rejimine, ekolojik sisteme ve düzensiz göç hareketinin yaşandığı İstanbul’un demografik yapısı ile sosyo-ekonomik yapısına sürekli olarak zarar vereceği aşikardır. Bu tür dinamiklerin her birini yönlendiren bir mekansal planda temel girdi olan nüfusun temellendirilmemiş olması, planlama ilke esasları ve bilimsellikten tamamen uzak bir çalışmanın ürünü olduğunu göstermektedir.
-3 kişilik bir hanenin 180, emsal harici alanlarda beraber 234 m² inşaat alanına sahip olacağı anlaşılmaktadır. Ortaya çıkan değerler nüfus hesabının gerçekçi olmadığını ve planlama alanında fiili olarak İmar Planında belirtilen nüfustan en az iki kat daha fazla yerleşik nüfusun alanda yaşayacağını ortaya koymaktadır. Bu durum plan donatılarını yetersiz kılacağı gibi, kentsel altyapının hatalı veriler üzerinden hazırlanmasına sebebiyet verecek ve her yetersiz kalındığında özellikle uygulaması yapılmış alanlarda altyapı güçlendirmesi ihtiyacı doğacaktır. Bu durum kamuyu büyük ölçüde zarara uğratacaktır.
-Nüfus projeksiyonunun bilimsel yöntemlerle hazırlanmaması planlama ilke ve esaslarına aykırıdır. Bu aykırılığın mekândaki karşılığı kontrolsüz yapılaşma, sürekli altyapı sorunları, yol ağı kapasitesinin en az 2 kat üstünde yoğunlukta araç sayısı, sürekli araç trafiği, ek kentsel güvenlik, planlama alanında görev yapacak kamu personeli vb. ihtiyaçları gibi çok sayıda müdahale ve kamu kaynaklarının planlardaki öngörüsüzlük nedeniyle zaruri olarak bu alana akması anlamı taşımaktadır.
-Nüfusu bu derece artırılan bir bölgede, bölge nüfusunun ihtiyaçlarına yönelik sağlık tesislerinden değil, dışarıdan gelecek başka bir nüfusa hizmet edecek bir özel sağlık hizmetinden söz ediliyor olması, plan kararları içerisinde kamu yararının varlığının sorgulanmasını gerektirmektedir.
-Planların çeşitli bölgelerinde, planlamasının gerektirdiği kullanım ve gösterim teknikleri yanlıştır. 55 metre genişliğinde yollarla orman alanlarının, mülkiyet deseninin, parkların ulaşım kademelenmesinin hatalı şekilde planlandığı açıkça görülmektedir.
Plan Kararları ile Plan Notları Arasındaki Çelişkiler
Plan kararları ile plan notları arasındaki çelişkilerin de ortaya konulduğu dilekçelerde yer verilen bu çelişkilerden bazıları da şöyle:
“4.7. no’lu ilkesi, ‘Afet ve acil durumlarda kullanılmak üzere, planlardaki yapı adalarında toplanma mekanları için uygun alanların ayrılmasını sağlamak’tan söz etmektedir. Uygulama imar planlarında bu alanlar karşılık bulmamıştır.
5.4. no’lu ilkesi, ‘Yeni gelişme alanlarında su tasarrufu sağlayan uygulamalar geliştirmek’ten söz etmektedir. Buna karşılık planın kendisi, havza koruma kuşakları üzerine öngördüğü nüfus ve yapılaşma kararları ile İstanbul’un temel su kaynaklarını ortadan kaldırmaktadır.
10.2. no’lu ilkesi, ‘Planlama alanı içerisinde kentsel dönüşümde kullanılmak üzere rezerv alan üretimini sağlamak’ hedefine odaklanmıştır. Bu ilke, planın belki de en anlaşılmaz ilkesidir. Zaten rezerv alan olan planlama alanının tamamını yapılaşmaya açarak tükettikten sonra, kendi içinde yeniden rezerv alan üretimi sağlama ilkesi, planlama biliminin hiçbir kavramı ile açıklanamaz.”
(25.06.2021)